Deniz Ticaret Hukuku: Kapsamı ve Önemi

Avukat Bilal ALYAR

Deniz Ticaret Hukuku Nedir? Kapsamı ve Önemi

Dünya tarihinin en eski hukuk disiplinlerinden biri deniz ticaret hukukudur. Deniz yolu ticareti, antik çağlardan bu yana medeniyetlerin ekonomik can damarlarından biri olmuştur. Örneğin milattan önce 8. yüzyılda uygulanan Rodos Kanunları (Lex Rhodia), bir gemiyi büyük bir tehlikeden kurtarmak için yüklerin bir kısmının denize atılması halinde zarara uğrayan yük sahiplerinin zararının gemi ve diğer yük sahiplerince paylaşılması prensibini getirmiştir. Günümüz müşterek avarya kurumunun temeli sayılan bu ilke, deniz ticaret hukukunun kadim bir geleneğidir. Orta çağ Avrupa’sında "Oléron Fermanları" ve "Hanza Kanunları" gibi yerel kural derlemeleri, deniz ticaretinde standartları belirlemiştir. Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyılda çıkarılan Kanunnâme-i Ticaret-i Bahriye (1863), bu alandaki ilk kapsamlı kanuni düzenlemedir. Türkiye Cumhuriyeti de kuruluşundan itibaren deniz ticareti hukukunu modernleştirmiş; 1929 ve 1956 tarihli Ticaret Kanunları ile son olarak 6102 sayılı 2011 Türk Ticaret Kanunu, deniz ticareti hukukunu uluslararası normlara uygun şekilde sistemleştirmiştir.

Deniz ticaret hukuku, deniz ve okyanuslarda gerçekleşen ticari faaliyetleri düzenleyen özel bir hukuk dalıdır. Bu alan, deniz taşımacılığı, uluslararası ticaret, gemi işletmeciliği ve yük taşıma sözleşmeleri gibi konuları kapsar. Deniz hukuku genel olarak iki ana kolda incelenebilir: birincisi devletler arası ilişkileri ve deniz yetki alanlarını düzenleyen uluslararası deniz hukuku (kamu hukuku niteliğinde), ikincisi ise deniz ticaretine ilişkin özel hukuk kurallarını kapsayan deniz ticaret hukukudur. Deniz ticaret hukuku, gemiler ve yükler üzerinden yapılan ticaretin güvenli ve düzenli yürütülmesi için gerekli hukuki altyapıyı sağlar. Bu dal, Türk Ticaret Kanunu (TTK) başta olmak üzere ulusal mevzuat ve uluslararası sözleşmelere dayanan kapsamlı kurallar içerir.

Günümüz ekonomisinde denizyolu taşımacılığı çok büyük bir paya sahiptir. Yaklaşık olarak dünya ticaretinin %85-90’ı denizyolu ile yapılmaktadır. Benzer şekilde, Türkiye'nin dış ticaret yüklerinin tonaj bazında yaklaşık %87’si deniz yolu ile taşınmaktadır. Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye açısından denizyolu, ihracat ve ithalatta en önemli lojistik yöntemidir. Bu nedenle deniz ticareti hukuku, Türkiye ekonomisi ve dış ticareti için hayati bir öneme sahip olup, hem yerli hem de yabancı yatırımcıların güvenli ticaret yapabilmesinin temel dayanağıdır.

Deniz ticaret hukukunun kapsamı oldukça geniştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Beşinci Kitabı, Deniz Ticareti başlığı altında bu alana ilişkin hemen her konuyu ayrıntılı biçimde düzenlemiştir. Bu kapsamda, bir ticari geminin hukuki statüsü ve kaydı, donatan (gemi işleteni) ve kaptanın yükümlülükleri, navlun sözleşmesi (denizyolu taşıma sözleşmesi) ve konşimento (deniz taşıma senedi) gibi taşıma belgeleri, taşıyanın yük ve yolcu karşısındaki sorumlulukları, gemi çatma (denizde iki geminin çarpışması) ve diğer deniz kazaları, kurtarma-yardım faaliyetleri, müşterek avarya (ortak deniz hasarı paylaşımı) ve deniz sigortaları gibi pek çok konu ayrı ayrı ele alınmıştır. Ayrıca gemi üzerindeki ipotek ve rehin hakları, gemi alacakları ve gemiye ihtiyati haciz konulması gibi konular da kanunda detaylandırılmaktadır. Deniz ticaret hukukunun tüm bu alt başlıkları, deniz taşımacılığının karmaşık yapısını ve çok boyutlu karakterini ortaya koyar.

Uluslararası alanda, deniz ticaretinin güvenli ve düzenli yürütülmesi için Uluslararası Denizcilik Örgütü (International Maritime Organization, IMO) gibi kurumlar çeşitli sözleşmeler geliştirmiştir. Örneğin, SOLAS (Denizde Can Emniyeti Sözleşmesi) ve MARPOL (Denizlerin Kirletilmesini Önleme Sözleşmesi) gibi uluslararası düzenlemeler, gemilerin emniyet standartlarını ve çevresel yükümlülüklerini belirleyerek dolaylı yoldan deniz ticaretini şekillendirir. Bu tür teknik kurallar kamu hukuku boyutunda olmakla birlikte, özel sektörün denizcilik faaliyetlerini de doğrudan etkiler. Bunun yanı sıra, deniz taşımacılığını düzenleyen birçok uluslararası sözleşme ve teamül de bulunmaktadır. Örneğin gemilerin çarpışmasına ilişkin 1910 tarihli Lahey Çarpışma Sözleşmesi gibi antlaşmalar veya yük taşıma konusunda Hague-Visby Kuralları, Hamburg Kuralları gibi uluslararası düzenlemeler, deniz ticaretinde sorumluluk dengelerini belirleyen önemli kaynaklardır. Türkiye, deniz ticaretine dair pek çok kuralı iç hukukuna uyarlamış ve bazı uluslararası sözleşmelere taraf olmasa bile (örneğin UNCLOS) içerdiği genel prensipleri milli hukukunda uygulamaktadır. Örneğin, TTK’da taşıyıcının yükün zarar görmemesi için alacağı önlemler ve sorumluluktan kurtulma halleri, büyük ölçüde uluslararası konvansiyonlarla uyumlu şekilde düzenlenmiştir. Yine kanun kapsamında, denizde kurtarma halinde uygulanan "no cure, no pay" (sonuç alınamazsa ödeme yok) ilkesi ya da müşterek avarya hesaplamaları gibi konular evrensel denizcilik teamülleriyle paralel esaslara dayanmaktadır.

Türkiye’de deniz ticaretine ilişkin özel yasal düzenlemeler de mevcuttur. Özellikle Kabotaj Kanunu (1926 tarihli, 815 sayılı kanun) Türkiye kıyıları ve limanları arasındaki iç seferlerin (kabotaj) yalnızca Türk bayraklı gemiler ve Türk vatandaşları tarafından yapılmasını öngörmüştür. Bu düzenleme, yurt içi deniz taşımacılığında milli çıkarları korumayı amaçlayarak halen yürürlüktedir. Bunun yanında, boğazlardan geçişi düzenleyen Montrö Boğazlar Sözleşmesi (1936) gibi kamu hukuku niteliğindeki düzenlemeler de Türkiye'nin deniz yolları üzerindeki egemenlik haklarını tanımlar. Her ne kadar Montrö ve benzeri uluslararası metinler doğrudan özel hukuk uyuşmazlıklarını düzenlemese de boğazlardan geçiş rejimi ve gemilerin uymak zorunda olduğu kurallar, ticari gemi trafiği açısından genel bir çerçeve çizmektedir.

Sonuç olarak, deniz ticaret hukuku hem ulusal hem uluslararası düzeyde büyük önemi haiz, uzmanlık gerektiren bir alandır. Bu alandaki hukuki düzenlemeler, deniz taşımacılığının güvenli, şeffaf ve sürdürülebilir olmasını sağlamaya yöneliktir. Deniz ticareti hukuku kapsamında çalışan avukatlar da, şirketlerin ve kişilerin deniz yolu ile yaptıkları ticari işlemlerin hukuka uygun biçimde gerçekleşmesini temin etmede kritik bir rol oynamaktadır.

Deniz Ticaret Avukatı Kimdir, Ne İş Yapar?

Deniz ticareti avukatı, deniz ticareti hukuku alanında uzmanlaşmış ve bu konuda derin bilgi birikimine sahip hukukçuya verilen isimdir. Deniz hukukunun kendine özgü kavramları ve uluslararası boyutu, bu alanda çalışan avukatların spesifik bir uzmanlık edinmesini gerektirir. Ticaret gemilerine, yük taşıma sözleşmelerine ve deniz kazalarına ilişkin davalar genel hukuk bilgisinin ötesinde, denizcilik sektörünün teknik ayrıntılarına da hâkim olmayı gerektirir. Bu nedenle deniz ticareti avukatları, genellikle bu alanda yoğunlaşarak kendilerini geliştirir ve güncel denizcilik mevzuatını yakından takip eder.

Deniz ticareti hukuku oldukça geniş ve karmaşık bir alan olduğundan, bu alandaki avukatlar müvekkillerine birçok farklı konuda hukuki destek sağlarlar. Aşağıda, bir deniz ticaret avukatının başlıca görev ve hizmet alanları özetlenmiştir:

  • Sözleşme hazırlığı ve danışmanlık: Deniz taşımacılığı ve ticaretiyle ilgili sözleşmelerin (navlun sözleşmesi, çarter sözleşmesi, konşimento, gemi satış sözleşmesi vb.) hazırlanması, incelenmesi ve müzakeresi; müvekkilin çıkarlarını koruyacak şekilde hukuki düzenlemelerin sözleşmelere yansıtılması.

  • Mevzuata uyum ve rehberlik: Denizcilik faaliyetinde bulunan şirket ve kişilere, ulusal ve uluslararası deniz ticareti mevzuatına uyum konusunda danışmanlık yapmak. (Türk Ticaret Kanunu, uluslararası konvansiyonlar, liman yönetmelikleri gibi düzenlemelere uygun hareket etmeleri için yol göstermek.)

  • Alacak takibi (Navlun ve ücretler): Taşıma sözleşmelerinden doğan navlun ücreti, sürastarya (gecikme) ücreti gibi alacakların tahsili için hukuki girişimlerde bulunmak. Ödenmeyen navlun bedelleri veya yükleme/boşaltma sürecindeki ek masraflar için ihtarname gönderilmesi, icra takibi başlatılması veya dava açılması süreçlerini yürütmek.

  • Yük hasarları ve tazminatlar: Denizyolu ile taşınan yüklerin hasara uğramış veya zıya olması durumunda, yük sahibi (gönderilen) ile taşıyan arasında ortaya çıkan tazminat ihtilaflarında müvekkili temsil etmek. Hasarlı veya eksik teslim edilen yük için sorumluluk ve tazminat hususlarını hukuk çerçevesinde çözüme kavuşturmak.

  • Gemi kazaları ve sorumluluk: Çatma (gemilerin çarpışması), karaya oturma, batma gibi deniz kazalarında, kusur oranlarının ve sorumluluk paylaşlarının tespiti sürecinde müvekkile hukuki yardım sağlamak. Kazadan kaynaklanan zararların tazmini, çevreye verilen zararlardan doğan yükümlülükler gibi konularda müvekkilin çıkarlarını savunmak.

  • Kurtarma ve yardım hukuku: Denizde tehlikeye düşmüş gemi veya yükün kurtarılması halinde ortaya çıkan kurtarma ücreti uyuşmazlıklarında müvekkili temsil etmek. "No cure, no pay" ilkesi ve uluslararası kurtarma kuralları çerçevesinde, kurtarma işlemine katılan taraflar arasında uygun ücret paylaşımının sağlanması için hukuki destekte bulunmak.

  • Gemi alacakları ve gemi haczi: Deniz alacaklarına (mürettebat ücretleri, yakıt/ikmal borçları, liman ücretleri gibi) dayanarak geminin ihtiyaten haczedilmesi veya haczin kaldırılması için gerekli işlemleri yapmak. Gemi üzerindeki ipoteklerin tescili veya fekki, gemi satışlarında devir işlemleri gibi konularda hukuki süreçleri yürütmek.

  • Sigorta ve P&I talepleri: Deniz sigortaları (gemi sigortası, navlun sigortası, yük sigortası vb.) kapsamında ortaya çıkan ihtilaflarda müvekkili temsil etmek. P&I (Protection and Indemnity) kulüp teminatları ve sorumluluk sigortaları bağlamında, sigorta şirketleriyle yapılan hasar/tazminat görüşmelerinde müvekkilin hakkını aramak.

  • Liman ve idari uyuşmazlıklar: Liman müdürlükleri, kıyı emniyeti veya gümrük idaresi gibi resmi kurumlarca gemi ve yükle ilgili uygulanan idari yaptırımlara karşı müvekkili adına itirazlarda bulunmak. İdari para cezalarının, liman kuralları ihlallerinin veya diğer idari düzenlemelere aykırılıkların hukuka uygunluğunu denetleyerek, haksız veya ağır yaptırımların azaltılması ya da kaldırılması için gerekli itiraz ve dava süreçlerini yürütmek.

  • Dava ve tahkim yoluyla temsil: Deniz ticaretinden doğan uyuşmazlıklarda, müvekkili mahkemelerde, zorunlu arabuluculuk süreçlerinde veya uluslararası tahkim mercilerinde (Londra Deniz Hakemleri Birliği gibi) etkin şekilde temsil etmek. Dava dilekçelerinin hazırlanması, delillerin sunulması, bilirkişi incelemeleri ve duruşma süreçlerinde müvekkilin haklarını savunmak.

Yukarıda sayılanlar, bir deniz ticaret avukatının yerine getirebileceği görevlerin sadece bazılarıdır. Bu avukatlar ayrıca, müvekkillerinin ihtiyaçlarına göre hukuki stratejiler geliştirir, taraflar arası uzlaşı sağlayarak uyuşmazlıkları mahkemeye gitmeden çözmeye çalışırlar. Deniz ticareti hukuku sürekli gelişen ve küresel bir alan olduğundan, bu alandaki uzman avukatlar sık sık seminerlere, konferanslara katılır ve mevzuat değişikliklerini yakından izlerler. Amaç, müvekkillere her zaman güncel ve doğru bilgileri sunabilmek, ortaya çıkan hukuki riskleri minimize ederek deniz ticaretinin sorunsuz yürütülmesini sağlamaktır. Öte yandan, deniz ticareti hukuku geniş kapsamına rağmen ülkemizde nispeten az sayıda avukat tarafından uzmanlık edinilmiş bir dal olduğundan, bu alanda deneyimli bir hukukçudan alınacak danışmanlık ticari faaliyetlerin güvenli yürütülmesi açısından büyük önem taşır.

İstanbul Deniz Ticaret Avukatı ve Marmara Bölgesi'nde Deniz Hukuku

Türkiye'nin deniz ticaretinin kalbi konumunda olan İstanbul ve Marmara Bölgesi, hem coğrafi stratejik konumu hem de ekonomik yoğunluğu nedeniyle deniz hukuku açısından çok önemli bir bölgedir. İstanbul, Karadeniz ile Akdeniz’i birbirine bağlayan İstanbul Boğazı ile, dünya deniz ticaret yolları üzerinde bir köprü işlevi görür. Yıllık ortalama 40 bin civarında gemi geçişine sahne olan İstanbul Boğazı ve çevresindeki deniz yolları, gemi trafiğinin yoğun olduğu alanlardır. Bu durum, bölgede deniz kazaları ve uyuşmazlıklar açısından da dikkat edilmesi gereken bir risk yaratmaktadır. Nitekim 1979 yılında İstanbul Boğazı’nda meydana gelen Independenta tanker kazası gibi olaylar, tek bir kazayla bile büyük çevresel ve ekonomik zararlara yol açılabileceğini göstermiştir. Bu tür olaylarda sorumlulukların paylaştırılması, hasar tazminatının belirlenmesi ve uluslararası kural ve sözleşmelere göre hukuki sürecin yürütülmesi oldukça karmaşık bir süreci gerektirmektedir. Ayrıca, bölgede yürütülen kurtarma operasyonlarında resmi otorite olan Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü, sunulan kurtarma ve yardım hizmetlerine ilişkin olarak gemi sahiplerinden masraf talep edebildiği için, kaza sonrasında bu taleplerin hukuki yönden değerlendirilmesi ve müzakere edilmesi gerekebilmektedir.

Marmara Bölgesi'nde yer alan belli başlı limanlar, Türkiye'nin dış ticaret yük hacminin büyük bir kısmını üstlenir durumdadır. İstanbul'un Avrupa yakasındaki Ambarlı Limanı, Asya yakasındaki eski Haydarpaşa Limanı, Kocaeli Yarımadası'ndaki çeşitli liman kompleksleri (Dilovası, Gölcük, Derince vb.), Tekirdağ ve Gemlik Limanı bu bölgedeki en yoğun deniz trafiğine sahip noktalardandır. Bu limanlar, konteyner yüklerinden petrol ve kimyasal tankerlerine, kuru dökme yüklerden oto-taşıyıcı Ro-Ro gemilerine kadar çok çeşitli deniz aracına hizmet vermektedir. Dolayısıyla, bölgede deniz ticaretine ilişkin ortaya çıkan hukuki ihtilaflar da geniş bir yelpazeye yayılmaktadır. Örneğin, liman işlemleri sırasında yük boşaltma sürecinde meydana gelen hasarlar, gümrük işlemleri kaynaklı uyuşmazlıklar veya gemilerin liman kurallarına uyumsuzluğundan doğan idari yaptırımlar, Marmara limanlarında sıkça görülebilen deniz hukuku meselelerindendir. Ayrıca Marmara, Tuzla, Yalova (Altınova) ve Gölcük gibi merkezlerdeki tersaneleriyle (gemi inşa ve bakım tesisleri) de önemli bir denizcilik bölgesidir. Bu nedenle, gemi inşa sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar, tersane alacakları veya gemi teslim sürelerindeki aksamalara ilişkin ihtilaflar da Marmara bölgesinde sık görülen deniz hukuku konuları arasındadır.

Böylesine yoğun deniz ticareti faaliyetinin olduğu İstanbul ve çevresinde, hukuki ihtilafların çözümü için özel uzmanlığa sahip avukatlara büyük bir gereksinim vardır. İstanbul'da bu alanda faaliyette bulunan deniz ticaret avukatları, hem Türk hukukuna hem de uluslararası denizcilik uygulamalarına hakimiyetleri sayesinde müvekkillerinin çıkarlarını en iyi şekilde temsil edebilmektedir. İstanbul gibi bir denizcilik merkezinde yer alan avukatlar, örneğin bir geminin ihtiyaten haczi gerekiyorsa mahkemeler nezdinde hızlı aksiyon alabilir ya da yurt dışından gelen bir ihtiyati haciz kararının tanınması gibi konularda uluslararası bağlantılarını kullanarak sonuç alabilirler. Ayrıca İstanbul, Deniz Ticaret Odası ve İstanbul Tahkim Merkezi (ISTAC) gibi kurumlarıyla denizcilik sektörü için özel çözüm mekanizmaları sunmaktadır. ISTAC nezdinde oluşturulan denizcilik tahkim divanları ve Deniz Ticaret Odası'nın kendi tahkim kurulları, deniz uyuşmazlıklarını mahkemeye gitmeden çözmeye yönelik alternatif yollar sağlar. Bu platformlarda, İstanbul'daki deniz ticaret avukatları, müvekkillerini temsil ederek gizli, hızlı ve maliyet-etkin sonuçlar elde edilmesine katkı sunmaktadır.

Sonuç olarak, İstanbul ve Marmara Bölgesi'nde deniz ticareti alanında faaliyet gösteren şirketler ve bireyler için, bu bölgede deneyimli bir İstanbul deniz ticareti avukatı ile çalışmak hayati önem taşır. Deniz hukuku alanındaki uzman bir avukat, bölgedeki yerel düzenlemelere ve uygulamalara hâkim olmanın yanı sıra, uluslararası standartları da bilir; böylece müvekkillerinin haklarını en etkin biçimde koruyarak olası uyuşmazlıkları en baştan önlemeye veya doğan sorunları en hızlı şekilde çözmeye gayret eder. Marmara'da, yüksek ticari risklerin ve büyük hacimli işlemlerin söz konusu olduğu denizcilik dünyasında, böylesi bir uzmanlık desteği, güvenli ve sürdürülebilir bir ticari faaliyet için vazgeçilmezdir.

Deniz Ticaret Hukukunda Uyuşmazlıkların Çözümü

Deniz ticaretinden kaynaklı uyuşmazlıkları çözmek için birden fazla hukuki yol bulunmaktadır. Türkiye'de bu kapsamdaki davalar genellikle Asliye Ticaret Mahkemeleri'nin görev alanındadır. İstanbul, İzmir gibi büyük liman şehirlerinde deniz ticaretine ilişkin davaları görmek üzere ihtisaslaşmış ticaret mahkemesi daireleri bulunmaktadır (nitekim İzmir'de 5. Asliye Ticaret Mahkemesi, deniz ve sigorta hukuku davalarına bakmakla görevlidir). Mahkemelerde görülecek deniz davalarında, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu'nun genel usul hükümleri uygulanır. Deniz kazaları, yük hasarları veya navlun alacakları gibi teknik konularda mahkeme, denizcilik alanında uzman bilirkişi ve kaza kırım heyetlerinin görüşlerine başvurarak karar verir. Şunu da belirtmek gerekir ki geminin haciz yoluyla alıkonması taraflar için büyük maliyet yaratabileceğinden, borçlu taraf çoğu zaman mahkemece belirlenen miktarda teminat (nakit depozito veya banka teminat mektubu) göstererek haczin kaldırılmasını sağlar; ihtilaf, gemi serbest bırakıldıktan sonra bu teminat üzerinden yürütülmeye devam eder.

Türkiye hukukunda, alacak ve tazminat talepli ticari davalar için dava açmadan önce arabulucuya başvurma şartı getirildiğinden (2019'dan bu yana), birçok deniz ticareti uyuşmazlığı da öncelikle arabuluculuk aşamasına konu olur. Zorunlu arabuluculuk sürecinde taraflar anlaşma sağlayamazsa, davacı bu durumu gösteren bir tutanak ile mahkemede davasını açabilir. Arabuluculuk, özellikle alacak ve tazminat uyuşmazlıklarında, süreci hızlandırabilen ve masrafları azaltabilen bir yol olabilmektedir; ancak teknik ve büyük deniz uyuşmazlıkları genellikle bu aşamada çözülemezse yargı yoluna devam edilmektedir.

Deniz ticareti alanında çözüm yollarından bir diğeri de tahkimdir. Denizcilik sektöründe tahkim geleneği çok köklüdür; birçok uluslararası sözleşmede (kiralama sözleşmesi, navlun sözleşmesi vb.) uyuşmazlıkların Londra, New York gibi yabancı tahkim merkezlerinde çözülmesi öngörülmüştür. Taraflar sözleşme ile belirlemişse, Türk mahkemeleri yerine bu tahkim mercileri görev yapar ve verilen hakem kararları Türkiye'de 1958 New York Sözleşmesi uyarınca tanınıp tenfiz edilebilir. İç hukukta ise İstanbul Tahkim Merkezi (ISTAC) gibi kurumlar, deniz ticaretine ilişkin uyuşmazlıkları çözmek üzere uzman hakem listeleri ve kurallar sunmaktadır. Tahkim, genellikle daha hızlı ve gizli bir yargılamayı mümkün kıldığı için uluslararası denizcilik anlaşmalarında tercih edilen bir yoldur.

Özetle, deniz ticaret hukuku uyuşmazlıkları çok uluslu ve teknik yapısıyla esneklik gerektirir. Bir davanın çözümü için kimi zaman Türk mahkemelerinde uzman bir avukatla hareket etmek, kimi zaman da yabancı bir tahkimde aynı anda savunma yapmak gerekebilir. Deneyimli bir deniz ticareti avukatı, müvekkilinin uyuşmazlığına en uygun çözüm yolunu belirleyerek süreci etkin biçimde yönetir. Gerektiğinde yabancı hukuk danışmanlarıyla işbirliği yaparak mükerrer süreçleri engeller ve müvekkilin menfaatine en hızlı sonucun alınmasına gayret eder.

Deniz Sigortaları ve Müşterek Avarya

Deniz ticaretinin en önemli güvencelerinden biri de deniz sigortalarıdır. Gerek gemilerin (tekne veya gemi sigortası), gerek taşınan yüklerin (yük sigortası) ve gerekse taşıyıcının sorumluluğunun (P&I – Protection & Indemnity sigortaları) sigortalanması, deniz kazalarının ve risklerinin finansal olarak yönetilebilmesini sağlar. Deniz sigortaları alanı, kendine has kural ve kavramlara sahiptir. Örneğin, sigorta sözleşmesinde sigortalanabilir menfaat, güverte klozu, muafiyet (fransız) gibi terimler kullanılır ve hasar ödemeleri, sigorta poliçesinin şartlarına göre yapılır. Deniz ticareti avukatları, büyük deniz kazaları sonrası ortaya çıkan sigorta taleplerinde müvekkillerini temsil ederek, sigortacılar ile gemi/yük sahipleri arasındaki tazminat müzakerelerini yönetirler.

Deniz sigortalarıyla yakından ilgili bir kavram da müşterek avarya kurumudur. Müşterek avarya, bir gemi ve yükü birlikte tehdit eden ciddi bir tehlikeyi önlemek için gemi kaptanının kasten yaptığı fedakârlıkların (örneğin, gemiyi hafifletmek için yükün bir kısmını denize atması veya yangını söndürmek için suyla yüklere zarar vermesi) taraflar arasında paylaşılması esasına dayanır. Bu kadim denizcilik kuralı, Lex Rhodia (Rodos Kanunları) kadar eskilere dayanmaktadır ve günümüzde TTK ve York-Anvers Kuralları ile düzenlenmiştir. Bir müşterek avarya durumunda gemi sahibi, yük sahipleri ve navlun alacaklıları (taşıyan) belirli oranlarda oluşan zarara katkıda bulunur. Uygulamada, müşterek avarya hesaplaması uzman dispeççiler (average adjuster) tarafından yapılır ve paylaştırma raporu (dispeç) taraflara bildirilir. Deniz ticareti avukatları, bu sürecin hukuka uygun yürütülmesini takip eder; şayet bir taraf dispeç raporuna itiraz ederse, avukat bu itirazı yargı yoluna taşıyarak müvekkilinin çıkarlarını savunur. Müşterek avarya, gemi ve yükü içeren karmaşık ticari seferlerin en eski ve kendine özgü dayanışma ilkelerinden biri olup, deniz ticaret hukukunun önemli çözüm mekanizmalarından birini temsil eder.

Örnek Vaka Senaryoları

Senaryo 1: Navlun Alacağının Tahsili – Bir Türk ihracat şirketi, yükünü deniz yoluyla yurt dışına göndermek için bir gemi kiralar (charter sözleşmesi yapar). Yük varış limanına ulaştıktan sonra, taşıtan şirket gemi sahibine ödemesi gereken navlun ücretini süresinde ödemez. Gemi sahibi (donatan), ödenmeyen navlun alacağını tahsil edebilmek için avukatı aracılığıyla hukuki işlemlere başlar. İlk adım olarak, geminin bir sonraki uğradığı Türk limanında ihtiyati haciz kararı alınır; böylece gemi limandan ayrılamaz ve alacak güvence altına alınır. Bu süreç baskısıyla taşıtan şirket arabuluculuk aşamasında navlun borcunun büyük kısmını ödemeyi kabul eder. Taraflar, kısmi ödemeye ilişkin bir sulh anlaşması imzalayarak uyuşmazlığı mahkemeye gitmeden çözer; mahkeme de ihtiyati haczi kaldırır. Bu senaryoda deniz ticareti avukatı, müvekkili gemi sahibinin alacağını etkin bir strateji ile teminat altına alıp hızlıca tahsil etmesini sağlamıştır.

Senaryo 2: Yük Hasarı ve Tazminat – Bir lojistik şirketi, gemiyle yurt dışından Türkiye'ye elektronik eşyalar taşımaktadır. Varış limanında konteynerler açıldığında, değeri yüksek bazı cihazların deniz yolculuğu sırasında su aldığı ve hasar gördüğü tespit edilir. Yük sahibi firma, taşıyıcı armatöre karşı tazminat davası açar. Davada yük sahibi, konşimentoda belirtilen yüklerin sağlam teslim edilmediğini ve taşıyıcının yükün zararından sorumlu olduğunu ileri sürer. Taşıyıcının avukatı ise zararın olağanüstü hava koşullarında yakalanılması (deniz tehlikesi istisnası) nedeniyle uğranıldığını ve gemi ekibinin gerekli özeni gösterdiğini savunur. Mahkeme sürecinde bilirkişiler, hasarın gemiye yükleme sırasında ambalajlamadaki bir kusurdan kaynaklanmış olabileceğine dair rapor sunar. Nihayetinde taraflar, uzun bir yargılama yerine avukatlarının müzakeresi sonucu uzlaşı yoluyla anlaşır; taşıyan, zararın yarısı için yük sahibine tazminat ödemeyi kabul eder ve bu anlaşmayla dava sonlandırılır.

Senaryo 3: İstanbul Boğazı'nda Çatma (Gemi Çarpışması) – Sisli bir akşam vakti İstanbul Boğazı’ndan geçiş yapan yabancı bayraklı bir tanker gemisi ile yerel bir kuru yük gemisi çarpışır. Çarpışma sonucu kuru yük gemisi ciddi hasar alır ve bir kısmı batmaya başlar; tanker ise yükteki petrolün bir kısmını denize sızdırarak çevre kirliliğine neden olur. Kıyı Emniyeti ekipleri hemen müdahale ederek mürettebatı kurtarır ve sızıntıyı kontrol altına alır. Kaza sonrası başlatılan hukuki süreçte, iki gemi sahibinin avukatları öncelikle bir uzlaşı yolu arar; ancak çevre zararı ve üçüncü taraf taleplerinin büyük olması nedeniyle uyuşmazlık mahkemeye taşınır. Mahkeme, bilirkişi raporları ve Boğaz Kaza Kırım Heyeti raporunu dikkate alarak, kazada tanker gemisinin kılavuz kaptan almadan seyrettiğini ve sis kurallarına tam uymadığını tespit eder; kusur oranını tankerde %80, kuru yük gemisinde %20 olarak belirler. Bu karar ışığında, tanker tarafının sigortacısı (P&I kulübü) hem kuru yük gemisinin onarım masraflarının büyük kısmını hem de çevre kirliliği dolayısıyla devletin talep ettiği temizleme giderlerini karşılamayı kabul eder. Ayrıca Çevre Kanunu uyarınca tanker sahibine yüksek bir idari para cezası kesilmiştir (bu ceza da P&I sigortası kapsamında ödenecektir). Böylece uyuşmazlık, ulusal mevzuat (örneğin TTK’nın çatma hükümleri) ve uluslararası sözleşmelere (MARPOL, CLC gibi) uygun bir çözüme kavuşturulmuştur.

Senaryo 4: Mürettebat Ücret Alacakları – Bir yabancı bayraklı yük gemisi, İstanbul limanında bakım için demirde beklemektedir. Geminin uluslararası mürettebatı (kaptan ve tayfalar), aylardır maaşlarını alamadıklarını ve gemi sahibinin finansal zorluklar yaşadığını öğrenirler. Mürettebat, bir deniz ticareti avukatı aracılığıyla çalıştıkları gemiye karşı ihtiyati haciz talebinde bulunur. Mahkeme, gemi adamlarının ücret alacaklarını deniz alacağı olarak kabul ederek geminin haczine karar verir. Gemi adamlarının ücret alacakları kanunen en öncelikli gemi alacaklarından olduğundan, bu haciz işlemi mürettebatın maaş taleplerini diğer tüm alacaklara karşı öncelikle güvence altına almıştır. Bu sayede gemi seferine devam edemez hale gelir ve gemi sahibi alacaklı mürettebatla uzlaşmak zorunda kalır. Avukatların girişimleriyle, geminin P&I sigorta kulübü devreye girerek bir kısım ücretleri teminat olarak öder, kalanı için gemi sahibi ile mürettebat arasında taksitli ödemeyi içeren bir anlaşma imzalanır. Sonuçta, mürettebat aylarca alamadığı maaşlarının tamamını avukatları sayesinde tahsil ederken, haciz kararı da kaldırılır ve gemi yoluna devam edebilir hale gelir.

Sonuç

Deniz ticareti hukuku, kapsamı ve kendine özgü kurallarıyla diğer hukuk alanlarından ayrılan çok boyutlu bir disiplindir. Ulusal mevzuat, uluslararası sözleşmeler ve denizcilik teamüllerinin bir arada uygulandığı bu alanda çalışmak, ciddi bir uzmanlık gerektirir. Gerek Marmara Bölgesi gibi yoğun deniz ticareti merkezlerinde gerekse Türkiye genelinde, deniz ticaretine konu işlemlerin hukuki altyapısını sağlamak büyük önem taşır.

Deniz ticareti alanında faaliyet gösteren şirketler ve bireyler için, hukuki riskleri en aza indirmek ve ulusal/uluslararası mevzuata uygun hareket etmek hayati önemdedir. Sözleşmelerin baştan dikkatle hazırlanması, yükleme ve taşıma süreçlerinde gerekli tedbirlerin alınması ve ihtilaf çıktığında uzman hukukçu desteği ile hareket edilmesi, deniz yoluyla yürütülen ticari faaliyetlerin sürdürülebilirliğini sağlar. Uzman bir deniz ticareti avukatı, müvekkillerinin hak ve çıkarlarını koruyarak, gerek yurt içi gerek uluslararası platformlarda en etkin sonuçları elde etmelerine katkıda bulunur. Denizlerle çevrili ülkemizde, deniz ticaret hukukuna verilen önem ve bu alanda sağlanan profesyonel hukuk desteği arttıkça, uluslararası ticarette rekabet gücümüz de o ölçüde yükselecektir.

Sıkça Sorulan Sorular

Deniz ticaret hukuku nedir?
Deniz ticaret hukuku, denizyolu ile yapılan ticari faaliyetlere uygulanan hukuk kurallarıdır. Gemiler, yük taşıma sözleşmeleri, deniz kazaları, navlun ücretleri, konşimentolar ve benzeri konuları düzenleyen özel bir ticaret hukuku dalıdır. Amaç, deniz yollarıyla gerçekleşen ithalat, ihracat ve taşımacılık faaliyetlerinin düzenli ve güvenli biçimde yürütülmesini sağlamaktır.

Deniz ticareti avukatı ne iş yapar?
Deniz ticareti avukatı, gemiler ve deniz taşımacılığı ile ilgili her türlü hukuki konuda müvekkillerine yardımcı olur. Sözleşme hazırlanması (taşıma, kiralama, satış vb.), yük hasarı veya navlun alacağı gibi uyuşmazlıklarda müzakerelerin yürütülmesi, mahkemelerde veya tahkimde müvekkilin temsil edilmesi, gemi haczi işlemleri ile sigorta taleplerinin yönetilmesi gibi birçok görevi bulunur. Deniz ticaretine özgü karmaşık hukuk kurallarına hâkim olarak, müvekkillerinin haklarını korumayı ve ortaya çıkan sorunları çözmeyi amaçlar.

Deniz ticaret hukuku ile deniz hukuku aynı mıdır?
Tam olarak aynı değil. "Deniz hukuku" geniş bir kavram olup, uluslararası deniz hukuku (devletlerin deniz yetki alanları, kara suları vb.) ve özel hukuk niteliğindeki deniz ticaret hukuku olmak üzere ikiye ayrılabilir. Deniz ticaret hukuku, denizcilik sektöründeki şahıs ve şirketler arası ticari ilişkileri düzenler. Uluslararası deniz hukuku ise daha çok devletlerin hak ve yükümlülüklerini, karasuları sınırlarını ve deniz yetki alanlarını belirleyen kamu hukuku kurallarını kapsar.

Türkiye'de deniz ticareti hukuku hangi kanunlara dayanır?
Türkiye'de deniz ticaretine ilişkin temel yasa, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'dur (TTK). TTK'nın "Deniz Ticareti" kitabı, gemi ve yük taşımalarıyla ilgili ayrıntılı düzenlemeler içerir (navlun sözleşmeleri, konşimento, çatma, kurtarma, avarya, sigorta gibi konular). Ayrıca Deniz İş Kanunu, gemi adamlarının çalışma koşullarını düzenleyen özel bir mevzuattır. Türkiye, bazı uluslararası sözleşmelerin de etki alanındadır; örneğin 1910 Çarpışma Sözleşmesi gibi antlaşmaların prensipleri iç hukukta uygulanmaktadır.

Gemi haczi (ihtiyati haciz) nedir?
Gemi haczi, bir deniz alacağı nedeniyle mahkeme kararıyla bir geminin seferden alıkonulması işlemidir. Örneğin, gemi işletmecisinin ödemediği bir borç (yakıt masrafı, mürettebat ücreti, tamir faturaları gibi) için alacaklı, geminin haczedilmesini isteyebilir. Mahkeme, alacağı güvence altına almak için geminin limandan ayrılmasını yasaklar. Bu işlem, borcun ödenmesi veya teminat gösterilmesi halinde kaldırılır. Gemi haczi, uluslararası kurallarla da uyumlu olarak, deniz ticaretinde alacakların tahsilini kolaylaştıran önemli bir hukuki araçtır.

Deniz kazası meydana geldiğinde hukuki süreç nasıldır?
Ciddi bir deniz kazası (örneğin iki geminin çarpışması veya geminin karaya oturması) meydana geldiğinde öncelikle ilgili makamlar (Liman Başkanlığı, Kıyı Emniyeti vb.) olayı raporlar ve acil tedbirleri alır. Hukuki olarak, kazaya ilişkin bir soruşturma ve kaza kırım incelemesi yapılır; kusur oranları uzman raporlarıyla belirlenir. Ardından zarar gören taraflar tazminat talepleriyle hukuk yoluna başvurabilirler. Mahkeme veya tahkim sürecinde, taşıyıcının sorumluluğunu sınırlayan ulusal ve uluslararası kurallar (örneğin, uluslararası konvansiyonlarda belirlenen sınırlar) dikkate alınır. Sonucunda, kusuruna göre tarafların hasarı karşılama yükümlülükleri mahkeme kararıyla veya uzlaşıyla netleştirilir.

Deniz ticaret davalarına hangi mahkemeler bakar?
Deniz ticareti hukukundan doğan uyuşmazlıklar, Türkiye'de genellikle Asliye Ticaret Mahkemeleri'nde görülür. Ticari nitelikte oldukları için, her ildeki ticaret mahkemeleri bu davalara bakmakla görevlidir. İstanbul ve İzmir gibi şehirlerde, deniz hukuku konularında ihtisaslaşmış ticaret mahkemesi daireleri bulunmaktadır.

Deniz ticaretinde zamanaşımı süreleri ne kadardır?
Deniz ticaretine ilişkin talepler için kanunlarda genellikle kısa zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Örneğin, TTK uyarınca yük hasarı ve gecikme taleplerinde zamanaşımı süresi teslim tarihinden itibaren 1 yıl, gemi çatması (çarpışma) ve kurtarma (salvage) alacakları için 2 yıldır. Yolcu taşıma sözleşmelerinden doğan taleplerde ise genellikle 2 yıllık süre benimsenmiştir. Bu süreler geçtikten sonra dava açma hakkı kaybolduğu için, deniz ticaretindeki hak sahiplerinin zamanaşımına özellikle dikkat etmeleri gerekir.

Deniz ticareti avukatı seçerken nelere dikkat edilmeli?
Deniz ticareti hukuku uzmanlık gerektiren bir alan olduğundan, bu alanda tecrübe sahibi ve denizcilik sektörünü yakından tanıyan bir avukat seçilmesi önemlidir. Avukatın daha önce gemi, yük veya sigorta uyuşmazlıklarında çalışmış olması, ilgili referanslarının bulunması müvekkile güven verir. Ayrıca avukatın yabancı dil bilgisi ve uluslararası denizcilik düzenlemelerine hakimiyeti, uluslararası taraflı uyuşmazlıklarda etkili temsil sağlaması açısından faydalıdır.