İstanbul'da Deniz Hukuku ve Gemi Davaları: Uzman Avukat Desteği Neden Gereklidir?
⚓ Deniz Hukuku ve Gemi Davaları | İstanbul'da Uzman Deniz Ticareti Avukatı
Deniz hukuku, gemi ticareti ve deniz taşımacılığıyla ilgili tüm hukuki kuralları ve uyuşmazlıkları kapsayan, son derece uzmanlık gerektiren bir hukuk alanıdır. Bu alan; ulusal mevzuatın yanı sıra uluslararası sözleşmelere dayanır ve gemi kazaları, yük taşıma (navlun), deniz sigortaları gibi pek çok konuyu içerir. İstanbul ise hem coğrafi konumu hem de limanlarıyla dünya deniz ticaretinin merkezlerinden biridir. Dolayısıyla, İstanbul’da deniz hukuku alanında uzman bir avukat desteği almak, gerek sektör profesyonelleri gerekse bu alanda sorun yaşayan müvekkiller için kritik önemdedir.
Deniz Hukuku Nedir?
Deniz hukuku (ya da deniz ticareti hukuku), deniz yoluyla yapılan ticaretin yasal çerçevesini belirleyen ve tarafların hak ve yükümlülüklerini düzenleyen bir hukuk dalıdır. Bu alanda Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun ilgili hükümleri ile birlikte uluslararası anlaşmalar uygulanır. Örneğin, Türkiye’nin taraf olduğu Hague-Visby Kuralları, Hamburg Kuralları gibi sözleşmeler deniz taşımacılığında taşıyıcıların sorumluluklarını belirler. Deniz hukuku, gemi işletmeciliği, yük taşıma, navlun sözleşmeleri, deniz sigortaları, bayrak devleti ve liman işlemleri gibi geniş bir yelpazedeki konuları kapsar. Bu nedenle hem yerel düzenlemeler hem de uluslararası kurallar çerçevesinde uygulanması gereken karmaşık bir alandır.
Profesyonel bir bakışla, deniz hukuku uyuşmazlıkları genellikle ticari nitelikte olup uzmanlık ve tecrübe gerektirir. Gerek armatörler (donatanlar), gemi işletmecileri ve lojistik şirketleri gibi sektör profesyonelleri, gerekse yük sahibi müşteriler, bu alandaki sözleşmelerin hazırlanmasından doğan ihtilaflara veya kazalardan kaynaklanan sorumluluk davalarına kadar geniş bir konuda deniz hukuku hükümlerine başvurmak zorunda kalabilirler.
Deniz Hukukunun Kapsamı ve Gemi Davaları
Deniz hukukunun kapsamına giren başlıca konu ve dava türleri şunlardır:
Gemi Kazaları ve Çatmalar: Gemi çarpışmaları (çatma), karaya oturma, batma, yangın gibi deniz kazalarından doğan can ve mal kaybı ile çevresel zararlar. Bu kazalardan kaynaklanan tazminat ve sorumluluk davaları deniz hukukunun önemli bir bölümünü oluşturur. Örneğin, iki geminin çarpışması halinde sorumluluk ve tazminat koşulları TTK madde 1270-1280’de ayrıntılı düzenlenmiştir.
Yük Hasarı ve Kayıpları: Taşıma sırasında yükün hasara uğraması, kaybolması veya gecikmesi durumunda ortaya çıkan sorumluluk ve tazminat talepleri. Taşıyanın (taşıyıcı şirketin) yükü güvenli teslim etme borcunu ihlalinden doğan gemi davası türleridir.
Navlun ve Taşıma Sözleşmeleri: Navlun, taşınan yük karşılığında ödenen taşıma ücreti olup deniz hukuku bakımından özel sözleşmelere tabidir. Navlun sözleşmeleri, çarter (charter) ve kırkambar gibi taşıma sözleşmeleriyle birlikte, navlun ücretinin ödenmesi veya navlun alacağının tahsili gibi uyuşmazlıkları içerir.
Çarter (Charter) Uyuşmazlıkları: Geminin kiralanması (zaman çarteri veya sefer çarteri) sırasında taraflar arasında ortaya çıkan kira bedeli, gecikme (laytime/demuraj) ve sözleşme ihlali sorunları.
Gemi ve Yat İnşası ile Alım-Satım: Yeni gemi inşa sözleşmeleri veya ikinci el gemi/yat satım sözleşmelerinden doğan anlaşmazlıklar, gecikmeler ve ayıp sorumlulukları.
Deniz Sigortaları: Gemi (tekne) sigortası, P&I (Protection & Indemnity) sigortası gibi denizcilik sigortalarından kaynaklanan tazminat uyuşmazlıkları. Özellikle gemi kazaları veya yük hasarında sigorta şirketlerinin sorumluluğu bu kapsamdadır.
Deniz Alacakları ve Gemi Haczi: Deniz alacağı, geminin seyrinden veya yükten kaynaklanan alacakları ifade eder (örneğin gemi personeli ücretleri, liman ücretleri, tamir masrafları). Bu alacakların tahsili için gemi haczi (ihtiyati haciz) veya gemi rehni uygulamaları önemli hukuki araçlardır. Türk hukuku, gemi alacaklılarına diğer alacaklara göre öncelik tanımaktadır.
Kurtarma ve Yardım (Salvage): Denizde tehlikeye düşen gemi veya yükün kurtarılması halinde kurtaran tarafın ücrete hak kazanması ve sorumlulukların belirlenmesi (mürettebat ve kurtarma şirketlerinin hakları).
Müşterek Avarya: Gemi ve yükün ortak bir tehlikeden kurtarılması amacıyla yapılan fedakârlıkların (örneğin yük atılması) taraflar arasında paylaştırılmasıyla ilgili uyuşmazlıklar.
Yukarıdaki liste, deniz hukukunun ne denli geniş bir yelpazeyi kapsadığını göstermektedir. Deniz ticareti hukuku, gemi işletmecileri, armatörler, taşıyıcılar, yük sahipleri ve sigortacılar gibi birçok aktörün ilişkilerini düzenler. Bu alan, hem sektör profesyonellerinin (örn. lojistik firmaları, armatörler) hem de müvekkillerin (örn. yük sahibinin hasar talebi, yaralanan personelin tazminatı) karşılaşabileceği karmaşık hukuki süreçleri içerir. Bu nedenle, her bir uyuşmazlık türünün kendi uzmanlık alanı vardır ve doğru şekilde ele alınması için deniz hukuku alanında uzmanlaşmış bir avukatın katkısı çok değerlidir.
Navlun Nedir? (Taşıma Ücreti ve Navlun Sözleşmeleri)
Navlun, en basit tanımıyla, deniz yoluyla taşınan yük için taşıyıcıya ödenen taşıma ücreti demektir. Bir başka deyişle, bir malın gemiyle bir limandan diğerine taşınması hizmeti karşılığında ödenen bedeldir. Navlun ücreti genellikle taşıyan ile taşıtan arasında yapılan navlun sözleşmesi ile belirlenir. Bu sözleşmede geminin tamamı veya bir bölümü belirli bir yük için tahsis edilir ve taşıma ücreti kararlaştırılır. Navlun bedelinin hangi aşamada ödeneceği de sözleşmeye göre değişebilir: Örneğin peşin (yükleme limanında) veya varış limanında (freight collect) ödeme şeklinde anlaşılabilir.
Navlun sözleşmeleri ve navlun alacağı deniz hukukunda önemli bir yer tutar. Taşıyan, navlun sözleşmesiyle gemisini sefer için hazır bulundurmak, seferi emniyetli şekilde icra etmek ve yükü hasarsız teslim etmekle yükümlüdür. Taşıtan (yük sahibi veya gönderici) ise kararlaştırılan navlun ücretini ödeme borcu altındadır. Tarafların karşılıklı bu hak ve yükümlülükleri, navlun sözleşmesinin temelini oluşturur.
Navlun konusunda ortaya çıkan uyuşmazlıkların başında navlun alacağının tahsili gelir. Örneğin, taşıyıcı yükü başarıyla teslim ettiği halde navlun ücretinin ödenmemesi durumunda, taşıyıcı alacağını tahsil etmek için hukuki yollara başvurabilir.Türk hukukunda navlun alacakları için genellikle ihtiyati haciz gibi hızlı hukuki tedbirlere başvurularak gemiye el konulması ve alacağın teminat altına alınması yoluna gidilir. Yargıtay kararları da, navlun bedelinin ödenmemesi halinde taşıyıcının icra takibi yapabileceğini ve alacağını tahsil için gemi üzerinde hapis hakkı kullanabileceğini teyit etmektedir.
Navlun sözleşmeleri, çoğu zaman çarter sözleşmeleri (zaman çarteri veya sefer çarteri) ile ilişkilidir. Örneğin, geminin belirli bir süreyle kiralanması durumunda (time charter) navlun yerine kira bedeli kavramı kullanılırken, tek seferlik taşımalarda (voyage charter) navlun ücreti söz konusudur. Her iki halde de, taraflar arasındaki sözleşme şartları ve olası ihtilaflar deniz hukuku kurallarına tabi olacaktır.
Özetle navlun, deniz ticaretinin ekonomik belkemiğidir. Hem taşıyan hem yük sahibi için navlun şartlarının doğru belirlenmesi, olası anlaşmazlıkları önleyebileceği gibi, doğacak ihtilaflarda deniz hukuku çerçevesinde çözüm aramak gerekecektir. Bu noktada, İstanbul’daki uzman deniz ticareti avukatları, navlun sözleşmelerinin hazırlanması, incelenmesi ve navlun alacaklarının tahsili konularında şirketlere ve bireylere profesyonel destek sunmaktadır.
Gemi Kazasında Kim Sorumlu?
Deniz kazaları (örneğin iki geminin çarpışması, bir geminin karaya oturması veya limanda meydana gelen bir kaza), hukuki açıdan kusur sorumluluğu prensipleri çerçevesinde değerlendirilir. Gemi kazasında kimin sorumlu olduğu, kazanın nedenine ve ilgili tarafların eylemlerine bağlıdır. Eğer kazaya birden fazla faktör yol açmışsa, birden fazla tarafın müteselsilen veya kusur oranlarına göre sorumlu tutulması mümkündür.
Kaza sonucunda sorumlu olabilecek başlıca taraflar şunlardır:
Gemi Sahibi (Donatan/Armatör): Gemi sahibi, geminin teknik ve ticari işletilmesinden, bakımı ve denize elverişliliğinden birincil derecede sorumludur. Eğer kazanın nedeni geminin bakım eksikliği, teknik arıza (ki bu arızanın ihmalkâr bakım nedeniyle ortaya çıkması) veya gemi personelinin hatası ise hukuken ilk muhatap gemi sahibi olacaktır. Türk Ticaret Kanunu’na göre donatan, gemi adamlarının görevlerini yaparken üçüncü kişilere verdikleri zararlardan da sorumludur. Yani kaptan veya mürettebat kusurlu olsa dahi, zarar görenler doğrudan gemi sahibinden tazminat talep edebilir. Geminin kendi kusurundan kaynaklanan bir çatışma durumunda da gemi sahibi diğer gemiye karşı tazminat ödemekle yükümlüdür.
Kaptan ve Mürettebat: Gemi kaptanı, geminin sevk ve idaresinden sorumlu olarak, seyrüseferde yapacağı bir hata veya ihmal durumunda hem idari/cezai hem de hukuki sorumlulukla karşılaşabilir. Örneğin, kaptanın kurallara aykırı manevrası bir çatışmaya sebep olmuşsa, kaptan şahsen sorumlu tutulup hakkında tazminat ve disiplin cezaları gündeme gelebilir.Mürettebat üyeleri de kendi ihmallerinden doğan zararlardan sorumlu olabilirler; ancak üçüncü kişilere karşı genellikle doğrudan değil, donatanın sorumluluğu üzerinden tazminat sağlanır (donatan daha sonra kusurlu personele rücu edebilir). Kaptan ve mürettebatın cezai sorumluluğu da ayrıca değerlendirilebilir (örneğin ağır ihmal durumunda ceza davaları açılabilir).
Taşıyıcı / İşletici: Bazı durumlarda gemi sahibi ile gemiyi işleten farklı olabilir (örneğin gemi işletme müteahhidi veya kiracı). Eğer kaza sırasında gemi, bir çarterer (kiracı) tarafından işletiliyorsa, geminin ticari işletmecisi de sorumluluk altına girebilir. Özellikle zaman çarteri sözleşmelerinde, geminin ticari yönetimi çarterer’a bırakıldığından, çarterer da kendi kusurundan ileri gelen zararlardan sorumlu olacaktır.
Liman İşletmesi ve Kılavuz Kaptan: Kaza bir limanda veya boğaz geçişi esnasında meydana gelmişse, liman otoritesi veya kılavuz kaptan kusuru da incelenir. Örneğin, kılavuz kaptanın yönlendirme hatası ya da römorkör hizmetlerindeki bir aksaklık kazaya yol açmışsa, liman işletmesi veya ilgili hizmet sağlayıcılar da sorumlu taraf olarak tazminat yükümlülüğüyle karşılaşabilir.İstanbul Boğazı gibi zor su yollarında kılavuzluk hizmeti zorunlu olduğundan, olası kazalarda kılavuz kaptan ve devletin sorumluluğu da gündeme gelebilir (Türkiye’de kılavuz kaptan hizmetlerinde ağır ihmal olmadıkça devlet sorumluluğu sınırlıdır, ancak her somut olay ayrı değerlendirilir).
Yük Sahibi ve Diğer Taraflar: Kural olarak gemi kazalarında yük sahibi doğrudan sorumlu olmaz, ancak istisnai durumlar mümkündür. Örneğin, yük sahibi tehlikeli bir yükü yetkililere veya gemi kaptanına bildirmemiş ve bu yük nedeniyle bir patlama veya yangın meydana gelmişse, bu ihmalden ötürü yük sahibi de zarardan sorumlu tutulabilir. Ayrıca kazaya karışan tarafların sigorta şirketleri (P&I sigortacıları) tazminat süreçlerinde dolaylı fakat önemli aktörlerdir; hasar görenler tazminatlarını fiilen sigortadan alır ve sigorta şirketi sorumlu gemi sahibi yerine ödeme yapar.
Çarpışma (Çatma) halinde sorumluluk: İki geminin çatışmasında, tarafların kusur oranları titizlikle incelenir. Eğer çatma tamamen bir geminin hatasından kaynaklandıysa, diğer gemide meydana gelen tüm zararları kusurlu geminin donatanı öder. Her iki gemi de kusurluysa, TTK’ya göre taraflar kusurları oranında karşı tarafa tazminat öder. Kusur oranlarının tespiti için kazadan sonra deniz kaza raporları, bilirkişi incelemeleri ve gemi kayıt cihazları (VDR, AIS verileri vb.) delil olarak kullanılır. Şayet kazada kusur yok ya da mücbir sebep (ör. aniden çıkan ağır fırtına gibi) söz konusuysa, her gemi kendi zararını kendi sigortasından karşılar ve diğer tarafa dava açılmaz.
Sonuç olarak, gemi kazasında sorumluluk çok taraflı ve karmaşık bir konudur. Bir kazanın hukuki değerlendirmesi yapılırken, ulusal mevzuat (TTK’nın çatma ve kurtarma hükümleri gibi) yanında olaya uygulanabilecek uluslararası kurallar da göz önünde bulundurulur. Örneğin, uluslararası sularda meydana gelen bir çarpışmada 1972 COLREGs (Denizde Çatışmayı Önleme Tüzüğü) ihlalleri veya 1910 Çatma Sözleşmesi hükümleri incelenebilir. Bu tür süreçlerde, deniz hukuku uzmanı avukatlar, kazanın teknik boyutunu anlayarak sorumlu tarafların belirlenmesi, delillerin toplanması ve doğru tazminat taleplerinin yöneltilmesi konusunda hayati rol oynar.
Taşıyıcı Yükten Ne Zaman Sorumlu Olur?
Taşıyıcı (deniz yoluyla yük taşıyan gemi işletmecisi veya navlun sözleşmesinde “taşıyan”), yükü teslim aldığı andan teslim ettiği ana kadar geçen süre içinde yükten sorumludur. Bu ilke hem Türk hukukunda (TTK m.1186-1191 ve devamı) hem de uluslararası deniz taşımacılığı sözleşmelerinde (ör. Hague-Visby Kuralları) benimsenmiştir. Taşıyıcının sorumluluğu, yükün gemiye yüklenmesiyle başlar ve varış limanında alıcısına teslimine kadar devam eder. Bu zaman zarfında eşyada meydana gelen kayıp veya hasardan dolayı taşıyıcı ilke olarak tazminat sorumluluğu altındadır.
Ancak, taşıyıcının sorumluluğu sınırsız ve mutlak değildir. Hem TTK hükümlerine göre hem de uluslararası konvansiyonlar uyarınca taşıyıcı, belirli durumlarda sorumluluktan kurtulabilir veya sorumluluğunu sınırlayabilir:
Mücbir Sebep ve Deniz Tehlikeleri: Deprem, fırtına, kasırga, deniz kazası gibi öngörülemeyen ve engellenemeyen olaylar (force majeure) neticesinde meydana gelen hasar ve kayıplarda taşıyıcı sorumlu tutulmayabilir. Örneğin, şiddetli bir kasırga nedeniyle gemideki konteynerlerin devrilmesi sonucu yük zarar görmüşse, taşıyıcı kasırganın mücbir sebep olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kurtulabilir.
Yükün Doğasından (Ayıptan) Kaynaklanan Zararlar: Taşınan malın kendi iç yapısından veya yetersiz ambalajından doğan bozulma, çürüme, sızma gibi zararlardan taşıyan sorumlu değildir. Örneğin, uygun ısıda tutulmadığı takdirde kendiliğinden bozulan bir kimyasal madde, taşıyanın kontrolü dışında zarar görürse, taşıyıcı bu zarardan mesul olmaz (tabii taşıyıcı gerekli özeni gösterdiyse). Benzer şekilde, yükün yetersiz paketlenmesi veya yanlış yüklenmesi gönderenin kusurundan ileri geliyorsa, taşıyıcı sorumlu değildir.
Gemi ve Seyre İlişkin Hatalar: Klasik deniz hukuku kurallarına göre (özellikle eski Hague kuralları çerçevesinde), kaptanın seyrüsefer hataları veya geminin işletilmesine dair hataları halinde taşıyıcı sorumlu tutulmaz. Bu, denizcilikte “navigational fault” istisnası olarak bilinir. Ancak bu kural, modern hukukta ve Türk hukukunda büyük ölçüde terk edilmiştir; 6102 sayılı TTK’ya göre, taşıyan kaptan ve mürettebatın kusurlarından dolayı da sorumludur (TTK m.1178, 1185). Dolayısıyla günümüzde taşıyıcı, gemi personelinin ihmalini ileri sürerek sorumluluktan kaçamaz; aksine personel kusurundan doğan zarardan da doğrudan doğruya sorumlu olur.
Taşıtanın veya Alıcının Kusuru: Eğer yük sahibi (taşıtan) veya alıcı, yükün zararına kendi kusurlarıyla sebebiyet vermişse taşıyıcının sorumluluğu doğmaz veya azalır. Örneğin, gönderici tehlikeli maddeyi yanlış beyan etmişse ve bu yüzden gemide hasar oluşmuşsa, taşıyıcı bu hasardan sorumlu değildir. Yine, varış limanında alıcının gecikmesi nedeniyle yük bozulursa, bu gecikmeden kaynaklı zarardan taşıyıcı muaf tutulabilir.
Yukarıdaki istisnalar dışında, taşıyıcı yükün güvenli taşınması için gerekli tüm önlemleri almak zorundadır. Taşıma sürecinde meydana gelen bir zarar durumunda taşıyıcının sorumluluktan kurtulabilmesi için, zararın kendi kusurundan değil yukarıda sayılan istisnai durumlardan kaynaklandığını ispat etmesi gerek. Aksi halde, taşıyan sözleşme hükümleri gereği tazminat ödemek zorunda kalacaktır.
Türk Ticaret Kanunu, navlun sözleşmesinin ifasında taşıyanın dikkat ve özen yükümlülüğünü de vurgular. TTK m.1178’e göre taşıyan, yükün yüklenmesi, istifi, taşınması, korunması ve boşaltılması aşamalarında tedbirli bir taşıyandan beklenen özeni göstermekle yükümlüdür.. Eğer taşıyan bu özeni göstermez ve yük zayi olursa, sorumluluktan kurtulamaz.
Özetle, taşıyıcı, yükü teslim aldığı andan teslim edene ulaştırana kadar oluşan kayıp ve hasarlardan sorumludur. Bu prensip, deniz ticaretinin güvenli işlemesi için temel güvencelerden biridir. Yük sahipleri, eşyalarının bu süre zarfında güvende olduğunu bilme hakkına; taşıyıcılar ise ancak gerekli özeni gösterip istisnai durumları kanıtlarsa sorumluluktan kurtulma hakkına sahiptir. Taşıyıcı ve yük sahibi arasındaki bu denge, uluslararası ticaretin sorunsuz yürümesi açısından kritik öneme sahiptir.
İstanbul'da Uzman Deniz Hukuku Avukatı ile Çalışmanın Önemi
İstanbul, coğrafi konumu nedeniyle asırlardır deniz ticaretinin merkezi olmuş bir şehirdir. İstanbul ve çevresindeki limanlar (örneğin Ambarlı, Haydarpaşa, Tuzla tersaneleri) yoğun bir ticari gemi trafiğine ev sahipliği yapar. Ayrıca İstanbul Boğazı gibi stratejik geçiş noktalarında her yıl yüzlerce büyük tonajlı gemi geçiş yapmakta, bu da boğaz kazaları riskini gündeme getirmektedir. Bu dinamik ortamda, deniz hukukuna ilişkin uyuşmazlıklar ve gemi davaları kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır.
İşte bu noktada, İstanbul’da faaliyet gösteren uzman deniz ticareti avukatları devreye girer. Bu alanda uzman bir avukat, aşağıdaki açılardan büyük fayda sağlar:
Yerel ve Uluslararası Mevzuata Hakimiyet: Deniz hukuku, yalnızca yerel kanunları değil, uluslararası sözleşmeleri ve denizcilik teamüllerini de içerir. İstanbul’daki bir uzman avukat, Türk Ticaret Kanunu’nun yanı sıra ULUSLARARASI kurallara (IMO düzenlemeleri, uluslararası konvansiyonlar) hakimdir ve müvekkillerini bu kapsamda en iyi şekilde temsil edebilir. Örneğin, yabancı bayraklı bir geminin karıştığı bir çatışmada hangi ülke hukukunun uygulanacağı veya uluslararası tahkim yoluna gidilip gidilmeyeceği gibi stratejik kararları doğru değerlendirebilir.
Denizcilik Sektör Tecrübesi: Uzman deniz hukuku avukatları genellikle sektörün işleyişine dair teknik bilgiye de sahiptir. Gemi operasyonları, chartering işlemleri, konşimento düzenlemeleri, P&I kulüplerinin rolü gibi konulara aşinalık, hukuki sorunların çözümünde büyük avantaj sağlar. İstanbul, birçok armatörlük şirketine ve denizcilik şirketine ev sahipliği yaptığından, burada çalışan avukatlar sıkça navlun anlaşmazlıkları, gemi haczi prosedürleri, salvage anlaşmaları gibi konuları pratikte deneyimler.
Hızlı ve Etkin Müdahale: Deniz ticaretinde zaman kritik öneme sahiptir. Örneğin bir gemi hakkında ihtiyati haciz kararı aldırmak veya ihtiyati tedbir uygulamak gerektiğinde, İstanbul’da uzman bir avukat hızlıca harekete geçerek müvekkilinin alacaklarını veya haklarını koruyabilir. Aynı şekilde, bir gemi kazası sonrasında delillerin toplanması, bilirkişi incelemelerinin koordinasyonu ve ilgili merciler nezdinde girişimlerin yapılması gecikmeye gelmez. Bu süreçleri deneyimli bir avukat, doğru prosedürleri izleyerek süratle yönetir.
Dava Takibi ve Çözüm Odaklılık: Deniz hukuku davaları, örneğin tazminat davaları, sigorta rücu davaları veya sözleşme fesihleri, uzun soluklu ve teknik detaylı olabilir. İstanbul’daki uzman deniz hukuku avukatları, İhtisas mahkemelerinde (Asliye Ticaret Mahkemeleri gibi) bu tür davaları etkin şekilde takip eder, gerekli durumlarda arabuluculuk veya tahkim gibi alternatif çözüm yollarına da başvurabilir. Müvekkilin çıkarına en uygun çözümü bulmayı hedefleyen profesyonel bir yaklaşım sergilerler.
Sonuç itibariyle, deniz hukuku ve gemi davaları alanında karşılaşılan sorunlar ister sektör profesyoneli olun ister bireysel bir yük sahibi, ciddi uzmanlık gerektirir. İstanbul’da uzman deniz ticareti avukatı ile çalışmak, hak ve alacaklarınızın en etkin biçimde korunmasını sağlar. Gemi kazasında sorumluluk belirlenmesinden, navlun alacağının tahsiline; uluslararası sözleşmelerin yorumundan, yerel mahkemelerde dava takibine kadar her aşamada uzman desteği, sürecin doğru ve hızlı ilerlemesinde kritik rol oynar.
Deniz hukuku, kapsamı geniş ve kendine özgü prensipleri olan bir alandır. Bu alandaki en sık sorulan sorulara yanıt arayanlar için hazırladığımız bu kapsamlı rehberde, “Gemi kazasında kim sorumlu?” ve “Taşıyıcı yükten ne zaman sorumlu olur?” gibi temel konuların cevaplarını verdik. Unutulmamalıdır ki, her somut uyuşmazlık kendi özel şartlarına sahiptir. Dolayısıyla, böyle karmaşık durumlarla karşılaşıldığında İstanbul’da deniz hukuku alanında uzman bir avukata danışmak hem hak kayıplarını önleyecek hem de sürecin en verimli şekilde yönetilmesini sağlayacaktır.